Vakanüvis, hadislerin toplanma sürecini kaleme aldı

Üç hadis için Kurtuba’dan Buhara’ya gitmek

Vakanüvis

İslamiyet’in temel nizamını oluşturan kurallar bütünü, Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin (sav) kavlî ve fiilî sünnetlerinde varlık buluyor.

Resullulah’ın dedikleri ile yapıp ettiklerinden oluşan sünnetin vesikalandırıldığı metinler ise hadisler. İşte bu hadislerin toplanma süreci, İslam tarihinin ilgi çekici detaylarını da barındırıyor.

Hadis ilmi, Resulullah – Sahabe münasebetiyle başlamıştı

Bugün muazzam bir külliyat olan hadislerin derlenmesi çabaları, zaman içerisinde kapsamlı bir ilim haline gelmiş ve bu ilme “Rihle” denilmişti.

Rihlenin ilk uygulamaları Hz. Muhammed dönemine kadar gitmekteydi. O’nun (sav) Peygamberliğinin duyulmasıyla birlikte Hicaz, gerek çevre kabilelerden gerekse de çok uzak bölgelerden İslam’ı tanımak isteyenlerin akın akın geldikleri bir belde olmuştu.

Gelenler Peygamber Efendimizi tanıyıp, İslam’a dair bilgi alırken aynı zamanda hadis de öğrenmiş oluyorlardı. Bu kişiler, memleketlerine döndüklerinde öğrendiklerini çevrelerine aktarıyordu. Ayrıca yeni Müslümanlar Hac ziyareti için geldiklerinde hadis ehli isimleri bulup, yeni yeni kuralları oluşan İslamiyet’e dair detaylar öğrenmeye çalışıyorlardı.

Resul-i Ekrem’i (sav) görmüş, O’nunla konuşmuş, arkadaşlık etmiş ve O’na inanmış Müslümanlara “Sahabe” ya da “Ashab-ı Kiram”, Ashab’tan herhangi biriyle görüşüp konuşmuş her Müslüman’a “Tabiîn”, bu grupla tanışmış, konuşmuş İslam inananlarına da “Tebe-i Tabiîn” deniyordu. “Tebeüt Taiîbin” ise Sahabelerle irtibatı olmuş Tabiîni Müslüman olarak gören ve Müslüman olarak ölen üçüncü nesli ifade eden bir terimdi. Doğal olarak hadis ilminin başlangıç noktasını Sahabe oluşturuyordu.

Hz. Peygamber’in vefatından sonra hadis öğrenme çabaları daha da artmış, Hac güzergâhı dışında da yolculuklar yapılarak, İslam’a dair ne öğrenilebilecekse öğrenmek için uzun, meşakkatli seyahatler başlamıştı.

Hz. Peygamber’le birlikte anılma şerefi

Resulullah’ın (sav) ilim öğrenmeyi teşvik etmesi Ashabı etkilemiş, bir tek hadis için bile uzun seyahatlere çıkmaları da Tabiîn neslini bu konuda teşvik etmişti. Böylece Hicrî II (m. VIII) ve III’üncü (m. IX.) yüzyıllarda hadis derlemeleri külliyat olacak kapsam ve çeşitliliğe ulaşmıştı.

İslamiyet yayılıp, farklı coğrafyalarda varlık gösterdikçe Sahabe’nin de, Tabiîn’in de, sonraları Tebeüt Taiîbin’in de uzun menzilli seyahatleri sıklaşmaya başlamıştı. Sahabe içindeki muhaddisler, Allah’a ve Resûl-i Ekrem’e (sav) olan sevgileri nedeniyle zorlu yolculukları göze alıyorlardı.

Allah’ın dininin doğru öğrenilmesi, hadis isnadı ile isimlerinin Hz. Peygamber’le zikredilmesi / aynı satırda yer alması gibi motivasyonlarla bu şereften pay sahibi olmaya çalışıyorlardı.

Zamanla yazma işinin belirli esaslara bağlanması, kitaptan rivayete izin verilmesi, kitaba olan güvenin artması gibi gelişmeler neticesinde de rihle çalışmaları azalmıştı. Bu çerçevede Ebu Abdullah İbn Mende (v. 1005) rihle döneminin son temsilcilerinden sayılmıştı.

Eyüp Sultan, tek bir hadis için Medine’den Mısır’a gitmişti

Sahabe-i Kiram, Peygamber Efendimizden ya da başka bir Sahabîden duyduğu bir hadisi ya da şahit olduğu sünneti teyit etmek veya farklı versiyonu varsa onu öğrenmek için büyük fedakârlıkları göğüslüyordu.

Ebû Eyyûb el-Ensârî, bir hadisin duyduğu gibi olup olmadığını öğrenmek için Medine’den Mısır’a gitmiş, Ukbe b. Âmir el-Cuhenî’den hadisi dinledikten sonra da hiç durmadan tekrar Medine’ye dönmüştü. Malik b. Enes, etrafındakilere hadis rivayet ederken bir akrep kendisini defalarca sokmuş ancak Malik b. Enes’in acısına rağmen hadisi kesmemek için sabretmişti. Yine Sahabe’den Câbir b. Abdullah, Şam’da bulunan Abdullah b. Üneys’in Hz. Peygamber’den rivayet ettiği bir hadisi bizzat kendisinden işitmek için yanına gitmiş, dinledikten sonra Medine’ye dönmüş, bu yolculuk tam bir ay sürmüştü.

Şam Dımeşk’te Ebu’d-Derdâ’ya gelen biri, onun Hz. Muhammed’den rivayet ettiği bir hadisi bizzat ağzından duymak istemiş, dinledikten sonra da Medine’ye geri dönmüştü. Endülüslü âlim Baki b. Mahled de İspanya’dan Hicaz bölgesine biri 14, diğeri 20 yılı bulan rihle gerçekleştirmişti. Yakub b. Süfyan’ın hadis seyahati ise tam 30 yıl sürmüştü. Tabiûn’dan Ebu’l-Aliye ise tek bir hadisin sağlamasını yapmak için defalarca Basra’dan Medine’ye gittiklerini anlatmıştı.

Hadis âlimleri arasında Peygamber Efendimize saygısından dolayı yazdığı hadisi alıp, binek hayvan kullanmadan yazıyı başında taşıyıp yürüyerek seyahat edenler, hadis yolculuğu yaparken deve ya da atın üzerine özel bir düzenek yaptırıp burada eserlerini kaleme alanlar da görülmüştü.

İspanya’dan Çin sınırına seyahat

Muhaddislerin hayat öyküleri, hadis derlemek için yapılan yolculukların detayları, inanılmaz ilim, hadis aşkını ortaya koymaktaydı. Ebu Hatim er-Razî, yolculukları sırasında parasız kaldığında elbiselerini satmış, İbnî Mende 19 yaşında Nişabur’dan başladığı ilim seyahatini 65 yaşında memleketi İsfahan’da tamamlamıştı. Rihle iliminde, hadisçilikte sergilediği azim gayretiyle öne çıkan en önemli isimlerden birisi ise hiç şüphesiz Ebu’l-Esbağ’ydı. Tam adıyla Ebu’l-Esbağ Abdülaziz b. Abdülmelik b. Nasr el-Endülüsî, 940 yılında Endülüs’ün Kurtuba şehrinde hocasından hadis dinleyerek eğitimine başlamış, ardından da ömrünün sonuna kadar hadisler için yolculuklar yapmıştı.

Ebu’l-Esbağ; Mısır, Dımaşk, Mekke, Bağdat, Kûfe, İsfehan, Nişabur, Merv, Buhara, Semerkant, Keşaniye, Nesef, Şaş ve İsbicab’a yönelik sayısız sefere çıkmış, Buhara’da da vefat etmişti. Ebu’l-Esbağ böylece, o dönem İslam coğrafyasının batıdaki en uzak beldesi Kurtuba’dan yine İslam coğrafyasının o dönem doğudaki son noktasında bulunan, Çin’le sınır şehri olan İsbicab’a ulaşmıştı.

Bu yer bugün, Kazakistan’ın Çimkent şehri sınırları içerisinde yer almakta. Ebu’l-Esbağ, bu fevkalade ilim cehdiyle Hz. Peygamber’in “İlim Çin’de de olsa gidip alınız” hadis-i şerifinin adeta yürüyen bir timsali olmuştu. Hadis için onlarca yıl çabalayan, zorluklarla dolu yolculuklara katılan Ebu’l-Esbağ’ın senedinde yer aldığı hadis üç tane olmuştu. Buna göre, Abbas b. Abdülmuttalib beyaz bir elbise ile Hz. Peygamber’e gelmiş, Peygamber Efendimiz de ona tebessüm etmişti. Abbas, “Ya Resûlallah cemal nedir?” diye sormuş, Hz. Peygamber cevaben, “Sözün doğrusu hak ile söylenendir” demişti. Abbas bu defa “Kemal nedir?” diye sorunca, Resullullah “İşlerin güzelliği doğrulukla yapılandır” buyurmuştu.

Ebu’l-Esbağ’ın senedinde yer aldığı diğer hadiste ise Câbir b. Abdullah, Hz. Peygamber’in şöyle dediğini aktarmıştı:

“Her babanın oğlu için kendisine mensup olacağı, yetişip büyüyeceği bir asabe (baba tarafından akrabalık) vardır. Kızım Fâtıma’nın çocukları bundan müstesnadır. Çünkü ben onların velisi ve asabesiyim. Onlar benim ıtremdir (yakınlarım, soyum, Ehl-i Beytim) ve onlar benim tînetimden-özümden yaratılmışlardır. Itremin, Ehl-i Beytimin, soyumun faziletini yalanlayanlara yazıklar olsun. Kim benim ıtremi, yakınlarımı severse Allah da onu sever. Kim ıtremi, Ehl-i Beytimi sevmez ise Allah da onu sevmez.”

Ebu’l-Esbağ’ın senedinde yer aldığı üçüncü hadis ise Malik b. Enes’le ilgili yukarıda zikredilen hadis aktarımıydı.

Tasnifteki zirve isimler

Hadislerin hemen hepsinin toplanmasının ardından ise sistematik tasnif işlemi başlamıştı. Bu alanda en fazla rağbet gören eserler “Kütüb-i Sitte” olarak adlandırılmıştı.

Ehl-i Sünnet çoğunluk, ilk yazıldıkları dönemlerden itibaren sadece bu kitaplarda aktarılan hadisleri referans almıştı. Halen de bu eserler en fazla ilgi gören “Hadis Ansiklopedileri”dir. Kütüb-i Sitte’ye yakın önemdekilerle birlikte sahadaki yazar ve eserlerinin isimleri ise şöyle sıralanmakta:

Buharî (el-Camiu’s Sahih), Müslim (el Camiu’s Sahih), Tırmizî (Sünen-i Tırmizî), Ebu Davud (Sünen-i Ebu Davud), Nesaî (Sünen-i Nesai), İbnî Mace (es-Sünen), İmam Malik (el-Muvatta), Kazvinî (Sünen-i İbn Mace), Darimî (es-Sünen / el-Müsned), Ahmed b. Hanbel (el-Müsned), Nevevî (Riyazu’s Salihin), İbni Cureyc (Musannaf), Abdulrezzak (Musannaf), İbn Hibban (Sahih), İbn Huzeyme (Sahih), en-Nişaburî (Mustedrek).

Modern zamanların fedakâr âlimi: Ebu Gudde

İslam tarihi birbirinden çarpıcı hadis toplama gayretleri, sadece Peygamber Efendimizin (sav) vefatını takip eden ilk asırlarla sınırlı kalmamış, yakın zamanlarda da büyük fedakârlıklarla gerçekleştirilen hadis çalışmaları görülmüştü.

Bir Osmanlı vatandaşı olan Suriyeli Abdülfettâh Ebu Gudde (d. 1917) son devrin böylesi gayretleri olan isimlerinden birisiydi. O, hadis ilminin hemen her alanında telif ve tahkik çalışmalarıyla günümüz insanının bu kadim ilmi anlamasını kolaylaştırmıştı. Velud bir yazar olan Ebu Gudde, 20’si telif, 51’i tahkik olmak üzere toplam 71 adet kitap kaleme almıştı. Ebu Gudde, kaleme aldığı kitapların dizgisi tamamlandıktan sonra en az iki defa okuyup son onayı vermesiyle de meşhurdu.

On bir yılı Halep’te, 4 yılı Şam’da, 25 yılı da Suudi Arabistan’da olmak üzere 40 yıl akademisyenlik görevlerinde bulunan Ebu Gudde, 20’den fazla teze de danışmanlık yapmıştı.

Tam bir ilim, hassaten de hadis aşığı olan Ebu Gudde, 1997 yılında geçirdiği bir ameliyatın ardından komaya girmiş, bir ara bilinci açılmış, o esnada matbaada olan hadis çalışması kitabıyla ilgili, “Ne oldu, kitap basıldı mı?” diye sormuş, ardında da son nefesini vermişti.

– Dr. Dursun Sarı, “En Uzun Hadis Yolculuğu (Rihle): Ebu’l-Esba el-Endülüsî”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 13, Sayı: 69, Mart 2020

– İbrahim Hatipoğlu, “Rihle Maddesi” TDV İslam Ansiklopedisi

– Muhammet Beyler, “XX. Asır Halep Muhaddisleri ve Abdülfettâh Ebû Gudde’nin Hadisçiliği”, Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2008

– Erdoğan Köycü, “Hadîs Metinlerinin Tedvîn ve Tasnîfinde Önemli Bir Yere Sahip Olan ‘erRihle fî Talebi’l-Hadîs’in Rolü Üzerine Bir Değerlendirme”, Uluslararası Güncel Eğitim Araştırmaları Dergisi, Kasım 2020

Benzer Haberler